Karanlık Mod
29-04-2024
Logo
Televizyon Programları – Suriye Uydu Kanalı – İman Ahlaktır – Ders (13-95) – Dini Kutlamalar: Bayramın Amacı
   
 
 
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla  
 

    Takdim ve Selamlama:


    Saygıdeğer seyirciler, Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Hepinizin bayramını tebrik ediyoruz. Sizleri bayrama özel bölümümüz için hazırladığımız “İman ahlaktır” isimli programımızla selamlıyoruz.
    Prof. Dr. Muhammed Ratıb en-Nablusi ile beraber olmaktan çok mutluyuz. Kendisi İlahiyat ve İslami ilimler fakültelerinde, Kuran ve Sünnette Bilimsel Mucizeler alanında eğitim veren bir hocamızdır. 
    Hocam hoş geldiniz, bayramınız mübarek olsun.
    Hoş bulduk, sizin de bayramınız mübarek olsun. 
    Sunucu:
    Saygıdeğer hocam Dr. Muhammed Ratıb, Mübarek Kurban Bayramı’nın üçüncü günündeyiz. Allah Teâlâ size ve bizlere, milletimize, halkımıza, önderlerimize, her türlü hayır, refah, bolluk ve bereket ile tekrarını nasip etsin.
    İşte Kurban Bayramı’nın üçüncü günündeyiz. Teşrik günlerine göre, hacılar için bu gün farklıdır, zira onlar mukaddes topraklarda hac görevlerini yerine getirmektedirler. 
    Bayram geldi. Bayram kelimesini telaffuz ettiğimizde, hemen zihnimize ferah, sevinç, mutluluk gelir. Derler ki: Kişi uzun gayretlerden sonra ancak mükâfat elde edebilir veya rahatlayabilir. Bayram, ziyaretleşmek, anlaşmazlıkları, kini, öfkeyi bir kenara atmak demektir. Bazen insanlar arasında toplumsal problemler oluşur, sonra bayram gelir ve o havayı dağıtır. Peki, bayramı nasıl anlamalıyız? Bayram neden gelir? Bayramdan sonra ne olmalıdır? Sonra Rasulullah (s.a.v.) neden şöyle buyurmuştur:

(( وزينوا أعيادكم بالتكبير ))

 

[ أخرجه الطبراني عن أنس ]

 

“Bayramlarınızı tekbirlerle süsleyiniz.”

(Taberani Enes (r.a.)’dan nakletmiştir)


    Dr. Muhammed Ratıb en-Nablusi:
    Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla, hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salât ve Selam dürüst ve sözünün eri olan Peygamber Efendimize olsun.

    Bayramın Mahiyeti:


    Alaa Hocam, Bayramın özetle tam manası Allah’a dönüştür:

(( إذا رجع العبد إلى الله نادى منادٍ في السماوات والأرض أن هنئوا فلان فقد اصطلح مع الله ))

 

[ ورد في الأثر ]

 

“Kul Allah’a döndüğünde (yöneldiğinde) göklerde ve yeryüzünde bir münadi filanca kişi Allah ile uzlaştı diye onu tebrik eder.”

(rivayetlerde mevcuttur)

    Öğrendiğim en büyük şey şudur ki, kişinin dünya hayatında en büyük kazancı Allah ile tanışmak, O’nu öğrenmektir.

(( ابن آدم اطلبني تجدني ، فإذا وجدتني وجدت كل شيء ، وإن فتك فاتك كل شيء ، وأنا أحب إليك من كل شيء ))

 

[ ورد في الأثر ]

 

“Ey âdemoğlu, beni talep et ki bulasın. Beni bulduğunda her şeyi bulmuş, beni kaybettiğinde her şeyi kaybetmişsin demektir. Zira ben senin için her şeyden daha sevimliyim.”

(Rivayetlerde mevcuttur)

    Allah ile tanıştığımda hikmete, zenginliğe, özgürlüğe sahip olurum. Bu, öğrendiğim en değerli şeydir. Allah’ı öğrendiğimde hikmete, zenginliğe özgürlüğe, mutluluğa, dünya ve ahirette mutluluğa sebep olan her şeye ulaşırım.
    Öyleyse; Ya Rabbi, seni bulan neyi kaybeder, seni kaybeden neyi bulabilir?
    Bayram Alaa Hocam, Ramazan Bayramı oruç ayının arkasından gelir. Mübarek Kurban Bayramı ise haccın arkasından gelir. Fakat küçük örnek verelim:
    Bir öğrenci hayati bir sınavın eşiğindedir, bu sınav onun performansına bağlıdır, bu gencin rızkı, bir meslek edinmesi, evliliği, bir ev alması yani tüm önemli hedefleri bu sınavda başarılı olmasına bağlıdır. O zaman arkadaşlarından bir grup onu çok güzel bir yere götürseler, en güzel manzaranın olduğu yerde eğlenseler, onu en güzel yiyeceklerle doyursalar ve bunu sınavdan birkaç gün önce yapsalar, bu genç neden hep bir rahatsızlık, keyifsizlik hisseder? Çünkü tüm bunlar onun hedefine uymayan şeylerdir. Açık bir örnek verdim. Bu genç küçük bir odaya kapanıp orada gerekli kitapları okusa, inanın çok büyük bir rahatlık hissedecektir.
    O zaman, hedefime yaklaştığımda veya yeryüzünde var oluş sırrımı, sebebimi, gayemi gerçekleştirdiğimde ferahlık ve mutluluk hissederim.
    Hep söylerim: Bana seni mutlu eden şeyi söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Var oluş sırrını, yaratılış gayesini bilen az insan vardır. Hedefleri doğrultusunda yürüyenler, en mutlu insanlar olurlar.
    Bir dergide bir yazı okumuştum. Bazen sayfa başında bir cümle olur, günün sözü şeklinde yazarlar. Ben şu cümleyi yaklaşık otuz yıl önce okumuştum: “Mutlu olmak istiyorsan, başkalarını mutlu et.”
    O zaman hedefimi varlıkların hizmetine koydum, onların gönüllerine saadeti verebilmeyi, üzüntülerini hafifletebilmeyi hedefledim ve kendim için değil, insanlar için yaşamaya başladım. İşte o zaman en büyük mutluluğa eriştim.
    Her şeyden önce;

(( إذا رجع العبد إلى الله نادى منادٍ في السماوات والأرض أن هنئوا فلان فقد اصطلح مع الله ))

 

“Kul Allah’a döndüğünde (yöneldiğinde) göklerde ve yeryüzünde bir münadi filanca kişi Allah ile uzlaştı diye onu tebrik eder.”

(rivayetlerde mevcuttur)

Gerçek hayattan örnek verelim. Bir kişi ev aldığında onu tebrik ederiz. Ama bu ev geçicidir. Kişi ondan kesinlikle ayrılacaktır. Çünkü dünyada elde edilen her şey bir gün ölüm ile sona erecek. Zira ölüm her şeyi bitiren, sonlandıran bir olgudur. Güçlünün gücünü, güçsüzün güçsüzlüğünü, zenginin zenginliğini, fakirin fakirliğini, güzelin güzelliğini, çirkinin çirkinliğini, zekinin zekâsını, sınırlı zekâya sahip olanın zekâsını da her şeyi sonlandırır. Ama Allah’ı tanırsanız, bu sizi sonsuz kadar mutlu eder. Ben daima dünya hayatı ile ebediyeti ölçerim.
Yeryüzünde bir noktayı belirleyin ve güneşe kadar sıfır koyun. Her milimetre sıfır olsun, sonuç ne çıkar? 156 milyon kilometredir. Bu rakam bir resim olsa ve çıkışı da sonsuz, sıfır değerinde olsa, dünya hayatı da sıfırdan ibaret olur.
    Öyleyse gerçek manada başarı, gerçek kazanç, gerçek mutluluk, gerçek müjde hedefe ulaşmaktır. Bu hedef de Allah Azze ve Celle’yi tanımaktır. Dinin aslı da budur. Bana öyle geliyor ki, insanların bayrama sevinmelerinin sebebi de oruç ibadetinden sonra gelmesidir.

(( من صام رمضان إيمانا واحتسابا غفر له ما تقدم من ذنبه ))

 

[ متفق عليه ]

 

“İman ve sevabını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucu tutan kişinin geçmiş günahları bağışlanır.”

(Buhari ve Müslim)

    Hacdan sonra da kişi annesinden doğduğu gün gibi günahsız hale gelir. Öyleyse:
    Bayram yüce dinimizde büyük ibadetlerin ardından gelir. Bu ibadetin gerçekleştirdiği başarı da bayramın mutluluğunun içerisinde saklıdır. Bu, arkadaşlarımız, kardeşlerimiz, akrabalarımız, komşularımız ve sevdiklerimizle görüşmemizi engellemez. Yeni kıyafetler giyebilir, yiyip içebiliriz. Bu başarıdan elde edilen mutluluğu etrafımızdakilerin de kalplerine mutluluk salmak ile yorumluyorum. 
    O zaman; Bayram mutluluktur. Çok önemli bir sözdür; Bana seni mutlu eden şeyi söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Allah’ın yarattığı varlıklara hizmet ederek mutlu olan bir insan vardır, insanlar için yaşar. Yine küçük bir çocuğun yüzünde ufak bir tebessüm belirdiğinde en büyük mutluluğa erişebilen kişiler vardır. Yine eşler arasını bulduğunda mutlu olan kişiler vardır. Temiz bir genç tertemiz bir genç kız ile evlendiğinde çok mutlu olur. Kendimden yola çıkarak, varlıklara hizmet ettiğimde varlık hedefimi gerçekleştirmiş oluyorum. İşte o zaman kendimi bulduğumu hissediyorum. Çünkü insan fıtratı Allah Azze ve Celle’nin kanunları ile birebir uyumludur. Allah’ın emrettiği her şey içindeki rahatlığa, gönül rahatlığına etki eder. Bunun delili ise şu ayettir:

﴿ حَبَّبَ إِلَيْكُمُ الْإِيمَانَ وَزَيَّنَهُ فِي قُلُوبِكُمْ وَكَرَّهَ إِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَ ﴾

 

[ سورة الحجرات الآية : 7 ]

 

“O size imanı sevdirdi ve kalplerinizi onunla süsledi. Küfrü, fıskı ve isyanı ise size kerih gösterdi.”

(Hucurat Suresi: 7)

    Sapkın ve kibirli insan, duygularını geçici heveslerle doyurur. Fakat ardından kaldıramayacağı sıkıntılar gelir. Neredeyse dert dünyasında en büyük hastalığa yakalanmıştır. Kendi kendini cezalandırır. İşte bu kendini cezalandırma, kendini mahvetmedir. Eksikliği hissetmek, kendini azarlamak ve küçüklüğünü fark etmektir.
    Alaa Hocam, kendini bilmek mutluluk sebeplerinden biridir. Sen dürüst olursan, istikamet üzere ve gerçekten hayırlı bir insan olursan, etrafındaki herkes de seni sever, seni över. Böylece sen de insanlar için mutluluk, huzur ve güven kaynağı olduğunu hissedersin.
    Hep söylerim, mümin öldüğü zaman dünyanın kederinden sıkıntısından ayrılıp rahatlar. Fakat sapkınlar öldüklerinde, şehirler, kullar, ağaçlar hatta havyanlar kurtulup rahatlarlar. Tıpkı Rasulullah (s.a.v.)’in buyurduğu gibi; Ebu Katade b. Rib’î el-Ensari Rasulullah (s.a.v.)’in bir cenazede şöyle buyurduğunu naklediyor:

(( مُسْتَرِيحٌ وَمُسْتَرَاحٌ مِنْهُ ، قَالُوا : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، مَا الْمُسْتَرِيحُ وَالْمُسْتَرَاحُ مِنْهُ ؟ قَالَ : الْعَبْدُ الْمُؤْمِنُ يَسْتَرِيحُ مِنْ نَصَبِ الدُّنْيَا وَأَذَاهَا إِلَى رَحْمَةِ اللَّهِ ، وَالْعَبْدُ الْفَاجِرُ يَسْتَرِيحُ مِنْهُ الْعِبَادُ وَالْبِلَادُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَابُّ ))

 

[ متفق عليه ]


“Rahata ermiş ya da kendisinden kurtulunmuş!” buyurdular. Sahabeler: “Ey Allah’ın Rasûlü, «Rahata ermiş ya da kendisinden kurtulunmuş!» ifadesinden kasdınız nedir?” diye sordular. Rasûlullah (s.a.v.): “Mü’min bir kul vefât ettiğinde dünyanın yorgunluğundan ve sıkıntılarından rahatlayıp Allah’ın rahmetine kavuşur. Fâcir biri öldüğünde ise insanlar, beldeler, ağaçlar ve hayvanlar ondan kurtulup rahata ererler.” buyurdular.” (Buhari ve Müslim)

    Sunucu:
    Buradan yola çıkarak Rasulullah’ın şu hadisine bakalım:

(( إِذَا سَرَّتْكَ حَسَنَتُكَ ، وَسَاءَتْكَ سَيِّئَتُكَ فَأَنْتَ مُؤْمِنٌ ... ))

 

[ أخرجه أحمد عن أبي أمامة ]

 

“İyiliklerin seni mutlu ediyor, kötülüklerin de üzüyorsa, sen müminsin…”

(Ahmed b. Hanbel Ebu Ümame’den nakletmiştir)


    Dr. Muhammed Ratıb:

    Bir şeyden Faydalanmak, Onu bilmek Anlamına Gelmez:


    Allah’ın, uyguladığınızda çok büyük bir rahatlık hissetmediğiniz hiçbir emri yoktur. Bu cümleye bir örnekle devam edelim:
    Usul ilminde bir kaide vardır: “Bir şeyden faydalanmak, onu bilmek anlamına gelmez.” Peki nasıl? Cahil birini düşünün okuma yazması yoktur. Bir klima alır. Klimayı çalıştırır ve soğuk hava alır, onunla rahatlar, onu kullanır. Yine havalandırma konusunda doktora yapmış birisi gelir, o da klimanın düğmesine basar ve soğuk havayı alır. Birincisi o aletin içeriği ile ilgili hiçbir bilgiye sahip değildir.
    Bu dinin büyüklüğü şuradan gelir; hükümlerini uyguladığınızda meyvelerini toplarsınız. O hükmün hikmetini bilseniz de bilmeseniz de böyledir. Dindeki çok ince ve dakik şeyleri büyük âlimler, düşünürler ve uzmanlar bilirler. Normal düzeyde bir insan hükümleri uyguladığında karşılığı alır. Eğer dürüst olursa, insanlar onu sever, temiz olursa, insanlar onunla samimi olurlar. Merhametli olursa, insanların kalbinde sevgisi yayılır.
    Öyleyse; Bir kul olarak bizler Allah Azze ve Celle’yi tanıdıkça mutlu oluruz. Büyük görevleri yerine getirir, bizimler beraber olan insanlarla güzel ilişkiler kurar rahatlarız. Çünkü Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:

(( إياكم وفساد ذات البين ، إنها الحالقة ، لا أقول حالقة الشعر ، ولكن أقول حالقة الدين ))

[ الترمذي ]

 

“İki kişinin arasını bozmaktan sakının. Şüphesiz ki bu kökünden kazır. Saçı traş eder (kazır) demiyorum. Fakat dini (kökünden) kazır diyorum.”

(Tirmizi)

    Her zaman insanın idrak edebileceği bir aklı, sevebileceği bir kalbi, hareket edebileceği bir bedeni vardır. Akıl, anlama ve idrak etme yeridir, kalp sevgi, beden yeme içme mekânıdır. Hareket edebilmek için yenir. Bu ihtiyaçların üçü birden karşılanmazsa, asla mutlu olamazsınız.
    Bayram geldiğinde, işini, uzmanlığını, diplomalarını, alanını, incelemelerini bir kenara bırak. Bayram günündesin, etrafında eşi, çocukların, akrabaların var. Onlara gülümse, gülümsemek, güzel sözler söylemek sadakadır. Bazen bir ziyaret fakir ve zengin insanlar arasındaki ayrılığı ortadan kaldırır. Bayram salih amel demektir. 
    Sunucu:
    Şimdi efendim, bu konuda alanı biraz genişletelim. Tekbir konusuna gelelim, bayramda tekbirin manası nedir?

(( وزينوا أعيادكم بالتكبير ))

 

“Bayramlarınızı tekbirlerle süsleyim.”


    Dr. Muhammed Ratıb:

    Kelimenin Güvenilirliği:


    Önce bir giriş yapmalıyız. Dilde kelime çok fazla kullanıldıkça ve üzerinden zaman geçtikçe anlamını kaybeder. Kişi Allah’a inanmayabilir ama ona “nasılsın?” diye sorduğumuzda “Elhamdülillah (Allah’a hamd olsun)” der. Bu şekilde çok kullanım ile mana kaybolabilir. Ben “Allahu Ekber” diyorum. Bu dinde en önemli cümledir. Bir varlığa itaat edip, yaratıcıya isyan ettiğimde de “Allah en büyüktür” diyebilirim. Bir değil bin kez de söylemiş olsam, aslında tekbir getirmiş olmam. Çünkü zannederim ki o varlığa itaat etmek, Allah’a itaat etmekten daha büyük bir şeydir. Bir kişi Müslümanları aldattığında, insanları alım satımda dolandırdığında, yine bayram günü “Allahu Ekber” der. Ama aslında söylemiş olmaz. Dili ile bin defa da söylese bu tekbir sayılmaz. Çünkü düşünür ki, elde etiği kazanç Allah Azze ve Celle’den daha büyüktür. İşte bu acı bir gerçektir. Ve bence bu o rahat zandan, vehimden daha büyük bir şeydir. Ne söylediğini bil. İnsan “Seni seviyorum” der. Birisi peygamber Efendimize bunu söyledi. Rasulullah (s.a.v.) “ne söylediğine dikkat et” dedi. Adam: “Vallahi sizi seviyorum” dedi. Efendimiz yine “ne söylediğine iyice bak” dedi. Adam bir kez daha “vallahi seni seviyorum” deyince efendimiz şöyle buyurdu: “Eğer sözünde dürüst isen, fakirlik sana ayakkabının eşinden daha yakındır.” 
    Senin malın varsa ve etrafında da fakirler varsa, Eğer Allah’ı gerçekten seviyorsan bu maldan infak etmelisin. Ama eğer bu sadece duygular ile sınırlı kalıyorsa, amele, harekete yansımıyorsa, Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor:

﴿ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ حَتَّى يُهَاجِرُوا ﴾

 

[ سورة الأنفال الآية : 72 ]

 

“İman edip hicret etmeyenlere gelince, hicret edinceye kadar, onların velayetleri size ait değildir.”

(Enfal Suresi: 72)

    Harekete geçmezsen, Allah ile iletişim kurmazsan, Allah için bazı bağları koparmazsan, Allah’a itaat etmez, O’nun için bir şeyleri yasaklamaz, Müminler ile dostluk kurmaz, onlara karşı dürüst olmazsan, duracağın yerde durmaz, yapman gerekeni yapmazsan, imanın nasıl somutlaşır?
    Müslüman isek negatif hayranlığımız olmamalıdır. Şöyle bir durum vardır. Kişi insanlar arasındayken, İslam ile bu din ile gurur duyar. Kuran’a hayrandır. Fakat evine ya da işyerine girdiğinde uyguladığı hiçbir İslam hükmünü göremezsiniz. Bunun adı negatif hayranlıktır. Kişiyi ne bir adım ileriye, ne de geriye götüremez.
    Kişi hastalığının tek şifasının güneş ışınlarına maruz kalmak olduğunu öğrense, her yerde güneşin büyüklüğünden, bu hastalığa şifasından bahseder. Ben onu küçük karanlık bir odada kalmaya zorlasam ve bunu söylesem, bu kesinlikle anlamsız bir söz olur.
    Yani tekbirin anlamsız bir ses olgusu olmaması için söylüyorum. Bunun karşılığında bilgi ve harekete yansıyan bir davranış olmasını istiyorum. “Allahu Ekber” sözünü müezzin okuduğunda ve namaza durulduğunda, müezzinin okuduğu bu nida sizin için her şeyden önemli olmalıdır. Allah’a isyan etmek ve büyük meblağlar kazanmak ile Allah’ın emirlerine uyup bununla beraber makul bir gelir elde etmek arasında kalsam, Allah’a itaat etmek suretiyle az bir geliri çok büyük bir kazanç elde etmeye tercih ederim. Ve derim ki, “Allah büyüktür” Bu şekilde, bu sözü kendimde somutlaştırmış olurum. Çünkü düşüncem şudur; Allah’a itaat benim için büyük gelir elde etmekten çok daha önemli bir şeydir.
    Mesele çok önemli. Müslümanların bu önemli sözün içeriğini kaybetmemeleri, içinin boşalmaması ve dünyaya ait bir hal almaması için, Allah’ın bize yakın olma sebeplerini yitirmememiz için hep derim ki: Allah’ın emirlerini uyguladığınızda, Allah’tan istemeye hak kazanırsınız. Bu ne demektir?
    Yüce peygamberimiz Ashabından birisi arkasındayken şöyle buyurmuştu:

(( يا معاذ ، أتدري ما حق الله على عباده ؟ قلت الله ورسوله أعلم قال حقه عليهم أن يعبدوه ))

 

“Ey Muaz, Allah’ın kulları üzerindeki hakkı nedir bilir misin? Dedim ki: “Allah ve Rasulu en iyisini bilir.” Efendimiz buyurdu ki: “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı kulların ona sadece kulluk etmeleridir.”


    Ben ikinci kısmı kastediyorum. Ve Efendimiz sordu:

(( ما حقهم عليه إذا فعلوا ذلك ؟ قلت : الله ورسوله أعلم ـ سأله ثانية ، وثالثة فالرابعة قال له ـ قال : حقهم عليه أن لا يعذبهم ))

 

[ البخاري عن معاذ ]

 

“Peki, bunu yapan kulların Allah üzerindeki hakları nedir?” Dedim ki: “Allah ve Resulü en iyisini bilir.” Bana ikinci, üçüncü ve dördüncü kez aynı soruyu sordu ve dedi ki: “Onların hakları, Allah’ın onlara azap etmemesidir”

(Buhari Muaz b. Cebel’’den nakletmiştir)


    Allah’ın yüce zatına atfettiği bu haktan istifade etmek gerekir. Şöyle dediler:

﴿ نَحْنُ أَبْنَاءُ اللَّهِ وَأَحِبَّاؤُهُ ﴾

“Biz Allah’ın oğulları ve sevgili kullarıyız”

    Allah Azze ve Celle de şöyle cevap verdi:

﴿ قُلْ فَلِمَ يُعَذِّبُكُمْ بِذُنُوبِكُمْ بَلْ أَنْتُمْ بَشَرٌ مِمَّنْ خَلَقَ ﴾

 

[ سورة المائدة الآية : 18 ]


“De ki: “Öyleyse (Allah) size neden günahlarınız sebebiyle azap ediyor? Hayır, siz de O’nun yarattıklarından bir beşersiniz.” (Maide Suresi: 18)

    İmam Şafi Allah’ın sevdiği kullarına azap etmeyeceğini bu ayetten çıkarıyor. Peki, âlemlerin yaratıcısı olan Allah’ın sizinle beraber olduğunu, sizi müdafaa ettiğini ve sevdiğini nasıl hissedersiniz? 

﴿ إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَنُ وُدّاً ﴾

 

[ سورة مريم ]

 

“İnanıp salih ameller işleyenler için Rahman, (gönüllere) bir sevgi koyacaktır.”

(Meryem Suresi: 96)

    Güçlü bir insanla herhangi bir ilişkiniz varsa, bu ilişki ile övünürsünüz. Onunla fotoğraf çekilirsiniz. Telefonu sizde vardır ve dersiniz ki: “İhtiyacım olduğunda onu arayabilirim.” Yine soyunuzdan birisi ile berabersinizdir ama o vefat eder.  Peki, Allah ile ilişkiniz varsa ne olur?
    Öyleyse; Allahu Ekber, Alaa Hocam büyük bir sözdür. Manasını tam olarak kavradığımızda, ezanı işittiğimizde “Allahu Ekber” , namaz kıldığımızda “Allahu Ekber” deriz. O zaman namaz kılan insanın sırtındaki tüm yükleri arkasında bırakması gerekir. Şu anda bizler, bir mücadele ile karşı karşıyayız. Bizim için büyük, çok cazip bir başarı gerçekleşiyor. Ama bu Allah’a karşı günah işleyerek oluyor. Ama “Allahu Ekber “ dediğimizde O’nu tercih etmiş oluyoruz. Öyleyse:

(( ثلاث من كن فيه وجد حلاوة الإيمان : أن يكون الله ورسوله أحب إليه مما سواهم ))

 

[ متفق عليه ]

 

“Üç şey vardır ki, insan onlarda imanın tadını alır: Birisi, Allah ve Resulünün ona her şeyden daha sevimli gelmesi”

(Buhari ve Müslim)

    Alaa Hocam, Bir milyar 300 milyon müslümana “Allah’ı her şeyden çok sevmiyor musunuz?” diye sorsak, bir tanesi bile bunu inkâr etmez. Ama onun manası bu değildir. Asıl mana Kuran’dadır. Ve Peygamberin sünnetindedir. Önünüzde iki seçenek olsa ve birisi Allah’ın rızası, diğeri de menfaatinin zarara uğraması olsa, Allah’a itaati tercih etmeniz gerekir. O zaman Allah size imanın tadını bahşeder. Ve imanın tadını almak enfes bir şeydir. Yani Kuran ve Sünnetin size Allah’a isyan üzerine kurulan her türlü maddi kazançtan çok daha sevimli gelmesidir.

    Takva Kavramı:


    Bu durum bizi takva kavramına yönlendiriyor. Evet, bu, takvadır. Ben şu hadisin sıhhatinden eminim:

(( المُؤْمِنُ القَوِيُّ خَيْرٌ وَأحَبُّ إلى اللَّهِ تَعالى مِنَ المُؤْمِنِ الضَّعِيف ))

 

[ رواه مسلم عن أبي هريرة ]

 

“Güçlü mümin, zayıf ve güçsüz müminden daha hayırlı ve Allah katında daha sevimlidir.”

(Müslim Ebu Hureyre’den nakletmiştir)

    Güçlü mümin için yaratılış gayesi olan salih ameller söz konusu iken, zayıf mümin için değildir. Öyleyse, dikkat edin; Eğer gücün yolu Allah’ın kurallarına uygunsa, o zaman güçlü olmalıyım. Eğer zenginlik Allah’ın yolunda olacaksa zengin olmalıyım. Çünkü güç ve zenginlik, salih amel işlememe elverişlidir ama fakir ve güçsüzün buna gücü yetmez.
    Fakat eğer güç, Allah’a itaate aykırı ise o zaman zayıflık bir şeref, eğer zenginlik yine itaate ters ise fakirlik bir onurdur.
    O zaman şöyle diyelim: Tembellikten dolayı fakirlik vardır, kınanmışlıktan dolayı, kaderden dolayı fakirlik vardır. Ama bir de Allah’a itaat sebebiyle fakirlik vardır. Ben bazen ahlaki değere tutunmak için, yüce bir ilkeye bağlanmak için münafıkların elde ettiği bazı kazançları elimden kaçırırım. Bu şekilde zayıflığım ve elimde az imkânın bulunması benim için bir şereftir.
    Sunucu:
    Evet, bu mümini bu konuda yücelten bir şeydir. Efendim, tekrar bayram kavramına ve bayram hakkında incelediğimiz konulara geri dönelim. Bunlar güzel tezahürlerdir. Gerçekte sıhhî durumlardır. Ziyaretleşmek, karşılıklı misafirlikler, akraba ziyaretleri… Bazen bazı insanlar, bayramları insanlar arasını düzeltmek için bir vesile kılıyorlar. Böylece bayramlar ya buzları eritmek ya da insanlar arasında bazı meselelerin oluşmasına vesile oluyor. Bayram geliyor ve insanlar arasındaki kötülüklerden oluşan duvarları delmeye sebep oluyor. Bu konuda ne dersiniz?
    Dr. Muhammed Ratıb en-Nablusi:

    Birincisi: Bayram İnsanların Arasını Düzeltmek İçin Bir Vesiledir:


    Rasulullah (s.a.v.) bir hadiste şöyle buyuruyor:

(( إياكم وفساد ذات البين ، إنها الحالقة ، لا أقول حالقة الشعر ، ولكن أقول حالقة الدين ))

 

[ الترمذي ]

 

“İki kişinin arasını bozmaktan sakının. Şüphesiz ki bu kökünden kazır. Saçı traş eder (kazır) demiyorum. Fakat dini (kökünden) kazır diyorum.”

(Tirmizi)

    Topluma en büyük zarar veren hastalık, insanların arasına fitne fesadın, düşmanlıkların girmesidir. 
    Alaa Hocam, bir ayet var ki, zikretmeme izin verin, bu ayet eşler, iki kardeş, iki komşu, ortak, aile, mahalle, kabile, şube, millet, medeniyet için, fertten başlayıp medeniyete kadar giden iki grup arası ile ilgili bir ayettir:

﴿ فَنَسُوا حَظّاً مِمَّا ذُكِّرُوا بِهِ فَأَغْرَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ ﴾

 

[ سورة المائدة الآية : 14 ]

 

“Ama onlar da akıllarından çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını unuttular. Bu sebeple, biz de aralarına kıyamet gününe kadar sürecek düşmanlık ve kini salıverdik.”

(Maide Suresi: 14)

    İnsan Allah’a karşı isyankâr olduğunda, sınırlarını aştığında, kendine ait olmayanı aldığında, başkalarının hakkına tecavüz ettiğinde, tarif edilemez düşmanlıklar ve öfke, kin meydana gelir. 
    Öyleyse insanlar arasındaki fitnenin sebebi isyan ve günahlardır. Bu fitnenin giderilmesinin sebebi de itaattir. Ben Allah’ın emirlerine uyarsam, sen de istikamet üzere olursan, aramızda sonsuz bir sevgi ve muhabbet oluşur:

﴿ فَنَسُوا حَظّاً مِمَّا ذُكِّرُوا بِهِ فَأَغْرَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ ﴾

 

[ سورة المائدة الآية : 14 ]

 

“Ama onlar da akıllarından çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını unuttular. Bu sebeple, biz de aralarına kıyamet gününe kadar sürecek düşmanlık ve kini salıverdik.”

(Maide Suresi: 14)


Öyleyse:
Bayramlar insanların arasını düzeltmek için bir vesiledir. Tüm bir yılda bunu yapmak için öncelikli bir sebeptir. Bir ziyaretle, bir kartla, bir hediyeyle, bir telefonla, bir yemeğe davetle başlar ve kin ve nefret sona erer. Yüce peygamberimiz bize bir hediyenin sırttaki yükü atacağını öğretiyor. Akrabalarınızdan biri ile aranızda bir husumet varsa, ona bir hediye verin, ziyaret edin, ziyareti siz başlatın. Çünkü bu gözden kaybolan bir acıdır ve yerini mutluluğa bırakır.
O zaman;
Bayram, insanlar arasındaki dargınlıkları gidermek için bir sebeptir. Fakat bazı âlimlere göre insanlar arasındaki fitne fesat üç seviyede gerçekleşir. Bu konuda bizim görevimize gelelim.
İlk olarak;
Rabbimiz ile aramızı düzeltmeliyiz. Tabi sizi yaratan, var eden Allah ile beraber insanların arasını bulmak gerekir. Allah ile aramızdaki ilişki iyi olduğunda, diğer varlıklarla da iyi olacaktır.
İkincisi:
Varlıklarla olan ilişkilerimizi düzeltmeliyiz.
Üçüncüsü:
Bizim görevimiz iki kişi arasındaki herhangi bir kötü ilişkiyi düzeltmektir.
Birinci seviyede bir taraftayız, ikincide de öyleyiz. Ama üçüncü seviyede aradayız. Zira Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَصْلِحُوا ﴾

 

[ سورة الأنفال الآية : 1 ]

 

“Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin”

(Enfal Suresi: 1)

    Yani Allah ile olan ilişkini düzelt, sonra varlıklarla olan ilişkini düzelt ve sonra da iki kişi arasını düzelt. Bu da bayramda olur. Ve bayram bunun için çok büyük bir vesiledir.
    Sunucu:
Bayramda toplumlar arasında yapılması gerekenler ve bu konuda esas olarak yoğunlaşmamız gereken nedir?

İkinci Olarak: Bayram Akraba Ziyareti İçin Bir Vesiledir:


İnsanların alıştıkları bir şey var; Onlar sıla-i rahimi sadece ziyaretten ibaret sanıyorlar. Zenginin kibirlenip büyüklendiği, fakirin alçaldığı birkaç dakikalık ziyaret… Hayır! Bu ziyaretin devamlı olması gerekmektedir. Bayram, ziyaret için bir vesiledir. Bunu yapanlar ibadetlerin en büyüğünü yapmış olurlar. Çünkü bu, toplumun garantisidir. Esasında İslam coğrafyasında bu vardır. Allah Azze ve Celle Peygamber Efendimiz zamanından beri bizlere komşuluğu, akraba ziyaretini emretmiştir. Öyle ki yakınınızda yardıma muhtaç biri varsa ve ona sadaka verirseniz, iki kat ecir alırsınız. Hem sadaka, hem de sıla-i rahim mükâfatı. Öyleyse bayramda akraba ziyareti yaparız ve bu telefon görüşmesi, ziyaret ve halini hatırını sorma şeklinde olabilir. Mesela onların dini bir yaşantısı olabilir. Veya çocuklar arasında, çocuklarla babaları arasında, eşler arasında problemler olabilir. Bu ziyaretle ailevi yaşantıları, iktisadi durumları ve ilmi alamda durumlarını gözetmiş oluruz. Mesela birinin kursa ihtiyacı vardır ama bunun için taksitleri ödeyecek durumda değildir. Ziyaret eden kişi de varlıklıdır ve derki: hayır, sen benim oğlumsun, kardeşimin oğlusun, bu benim sana hediyemdir. İşte böylece akrabaların toplumsal, ailevi ve eğitime dayalı durumları araştırılmış olur.
Şimdi Asıl meseleye gelelim. Onların elinden tutun ve Allah’a götürün. Onlara bir kitap verin, Allah’a yöneltin, araştırmaya sevk edin, programlara, ses kayıtlarına yönlendirin. Onları Allah’a yaklaştırın. Ben derim ki: Sıla-i rahim telefon ile başlar, ziyaret, araştırma ve yardımla devam eder. Sonra da Allah’a davet ile sürer. İşte bu, Rabbimizin istediği akrabalık bağıdır. Ve toplumun garantisidir.
Komik bir durum vardır ki, kişinin elinde uzun bir liste vardır, aynı zamanda kartları vardır, görevi o kartları evlere bırakmaktır. Ama Allah’tan onu bulamamayı ister. Bulduğunda sorun haline getirir. Çünkü bu kartları sadece azaptan kurtulmak için dağıtacaktır.
Sevgili izleyicilerden temennim şudur, faydasız ziyaretler yerine bir gece iki ya da üç saat beraberce oturun. Bu daha değerlidir. Görüşelim, konuşalım, işlerimiz ile ilgili istişarelerde bulunalım, bazı elde ettiğimiz şeyler hakkında sohbet edelim.
Sunucu:
Şu anda İlahiyat ve İslami ilimler fakültelerinde, Kuran ve Sünnette Bilimsel Mucizeler alanında eğitim veren hocamız prof. Dr. Muhammed Ratıb en-Nablusi’ye bayram hakkındaki yaptığı bu açıklama ve bilgilendirmeler için teşekkürler etmekten başka bir şey elimizden gelmez. 
Umarız bu bilgilerle bayram bizim için hakikaten somutlaşır ve değerlenir. Bayramınız mübarek olsun. Hocam, çok teşekkür ederiz. Aynı zamanda değerli izleyicilerimize de teşekkür ederiz. Bir sonraki programda görüşmek üzere, hayırlı bayramlar.

Mevcut Diller

Resmi Gizle